Sevgi

Sevgi... Ne yüce bir kelime. Peki ya hissetmek?

Hepimiz annemize,babamıza,kardeşimize,arkadaşımıza seni çok seviyorum, sizi çok seviyorum, iyi ki varsınız demişizdir. Bu yönden baktığımızda dünyanın en güzel, en yüce hissi ve kelimesidir. Ama işler, kız ya da erkek arkadaşımıza aynı şeyleri söylemeye geldiğinde fazlasıyla karışıyor. Çok garip değil mi? Örneğin ablan ya da abin gelip seni çok seviyorum dediğinde, “Hadi ordan, sen beni hep küçümserdin. Şimdi de seviyorum diyorsun.” deriz. Ama henüz yeni tanıştığın ve kısacık bir sürede sevgilim diyebildiğin insan sana aynı cümleyi kurduğunda dibimiz düşüyor. Hemen inanıveriyoruz. Bana kalırsa böylesine yüce bir kelimeyi, böyle sınırlı bir hissi bu kadar çabuk alaşağı etmek üzücü bir durum. Hele bir de bu özel hissin tadına gerçekten varmışken maalesef karşılıksız çıkması yok mu? Tadından yenmez. Bana bu sevgiyi ulaştıran değerli insanlara söylemek istediğim şeyler var; öncelikle bana dünyanın en yüce ama işler bizim elimize düştüğünde en aşağılık hissi olan sevgiyi ulaştırdığınız için minnetlerimi sunarım. Ancak, neden bize sevginiz karşılıksızsa sevmeyin, bize bildirin yenisi yollayalım gibi bir kampanya yapmıyorsunuz. Dışarıda onca korsan sevgi dolaşırken ve ben elimdeki bu orijinal sevgiyi koruyup yüceltmişken bir anda heba oluyor. Bu haksızlık!

Biz insanlar olarak sevgiyi zorunlu bir ihtiyaç olarak görmemeliyiz. Bu kadar değerli bir kavramı basitleştirip harcamamlıyız. Hala nefes alabiliyorken, bırakın dışarıyı, size hor gözle bakan insanları. Yüreğinizi koyun ortaya. Ailemize bile demek zorlaşmışken düşünmeyin korsan sevgicileri. Kendiniz olun. Orijinal sevin, sevilin...